Sihirli Reçete Yok ama Çözümler Var
Banka faizlerinin yüksekliğinin ekonomiye olumsuz yansımalarına geçen haftaki yazımda dikkat çekmiştim. Hatırlayacak olursak, yüksek faizlerin, yatırımların geri çekilmesine bunun çıktısı olarak da üretimin düşmesine, talebin azalmasına, ekonomik büyümenin gerilemesine ve bir dizi ekonomik sorunlara yol açacağını belirtmiştim. Başkan Erdoğan da açıklamalarında, faizlerin düşürülmesi gerektiğini vurguladı.
Son dönemlerde pandeminin etkisiyle, dünya büyük bir ekonomik durgunluk içerisinde, hatta içinde bulunduğumuz süreçte stagflasyonu yaşıyoruz. Stagflasyon, resesyon (durgunluk) ile enflasyonun aynı anda görüldüğü durumdur. Bu durumda ekonomideki işsizlik oranı artarken, fiyatlar da hızla yükselmektedir. Bunu önlemenin sihirli reçetesi kolay değil, ancak birtakım tedbirler ve yöntemler var.
Ekonomik durgunluk dönemlerinde, genişletici maliye politikası uygulamak çözüm getirebilir. Çünkü genişletici maliye politikasının amacı ekonomik istikrar (fiyat istikrarı ve tam istihdam), iktisadi büyüme &kalkınma ve gelir dağılımında adaleti sağlamaktır.
BÜTÜNCÜL YAKLAŞIM GEREKİR
Devlet bir takım ekonomik kalkınma planları, ekonomi paketleri, para politikaları gibi girişimlerle çaba gösterse de bazen bu ekonomi çarkının dönmesi için yeterli değildir.
Tüm sektörlerin topyekün bir sorumluluğudur.
Sektörlerin birbiri ile etkileşimini düşünerek etik, entegre ve bütüncül yaklaşılması gerekir.
Birinin kazancı bir diğerinin sonu olmamalıdır.
Mesela reel sektörün güçlenmesi için bankacılık çok önemlidir. Faizlerin yüksek olması reel sektörde yatırımların düşmesine hatta iflaslara yol açabilir.
Öte yandan ekonomimize zarar veren birkaç önemli husus var:
FİYAT DENGESİZLİĞİ: Serbest piyasa gerekçesiyle, girişimcilerin istediği gibi ürün veya hizmeti fiyatlandırması rekabet etiğine uymadığı gibi gelir adaletsizliğine de yol açmaktadır. Tüm sektörler için Osmanlı'daki gibi bir narh sistemi uygulanabilir.
İSRAF: Maalesef tüm alanlarda yaygındır.
Ülkemizde büyük bir israf söz konusudur.
Örneğin, bir şirketin atığı başka bir şirketin hammaddesi olabilir. Bu konu teknolojinin imkanları ile çözülmelidir. Diğer taraftan en büyük sorun atıl yatırımlardır. Atıl değil, karlı yatırımlara kaynak ayırmalıyız. Her zaman gözden kaçan ise emek israfıdır. İnsan kaynağı doğru yönetilmediği ve sistem olmadığı sürece gelişmiş bir ülke olamayız. Bunun en temel şartı ise liyakattir.
VERGİ POLİTİKASI: Ekonomik durgunluk dönemlerinde vergilerin düşürülmesi veya ertelenmesi piyasaların hareketlenmesi adına bir çözüm olabilir. Ancak kalıcı çözümler için ülkemizde vergi politikalarında regülasyona ihtiyaç duyulmaktadır. Başkan Erdoğan da bu konunun altı çizerek, "Vergi politikalarımızı adil, öngörülebilir, sade; yatırımı, üretimi, istihdamı, ihracatı teşvik edecek bir temele oturtturacağız" diyor.
TRANSFER HARCAMALARI: Bu alanda denetimlerin arttırılması suistimalin önlenmesinde çözüm olacaktır.
YERELE ODAKLANMAK: Kalkınmanın yerelden başladığı gerçeği ile yerel yönetimlere odaklı bir politika kurgulanabilir.
KATILIMCI YÖNETİM ANLAYIŞI:
Uygulayıcıların sorunlarını bilmeden alınan kararlar işe yaramaz. O yüzden tüm yapılarda ve ekonomi politikalarında katılımcı yönetim şarttır.
Ülkemizin daha güçlü ekonomik yapıya kavuşması için bu hususlara odaklanılması gerekiyor. Üretmeden tüketmek ile kazanmadan harcamak aynıdır. Üretmeye, güçlenmeye, gelişmeye ve kalkınmaya odaklanmak her Türk vatandaşının görevidir.