İşyeri Verimliliğini Arttırmada "Çalışan Memnuniyetinin" Önemi
Her sektörde işveren veya işveren vekilleri, çalışanlarının verimli, işine sahip çıkan, muhakeme yapabilen, gerektiğinde yöneticisini yönlendiren (uyaran), pozitif, iletişim becerileri güçlü, işyerine katma değer sağlayan personel olmasını ister.
Bunun için çalışanlarını özene bezene seçerler, onları elde tutmak için çeşitli motivasyon yöntemleri uygularlar.
Birkaç sene her şey güllük gülistanlık giderken, zamanla çatırdamalar başlar. Çalışan da yönetici de tatminsizleşir, ahenk kaybolur...
Yönetici sert yüzünü gösterir, çoğu zaman çalışanı eleştirir ve yaptığı işi beğenmez olur.
"Piyasada işsiz adam çok" diyerek, çalışanı gözden çıkarmaya hazır olduğu mesajını verir.
Çalışan da işe giderken ayakları geri geri gider. İşe gitmek istemez, işinden uzaklaşmıştır.
İşi savsaklar, "ne kadar değer görürsem o kadar verim sağlarım" düşüncesi gelişir.
Mutsuzdur... Mutsuzluk adeta bir virüs gibi çoğalır ve bütün işyerine yayılabilir.
Dedikodu, işi yavaşlatma, performans düşüklüğü baş gösterir.
İşyerinde huzursuzluk başlar ve iş barışı yok olabilir.
İşte en büyük tehlike de budur.
Peki iş bu noktaya nasıl gelir?
İşyeri nasıl zarar görür ve bu durum nasıl önlenir?
-Görev, yetki ve sorumlulukların net belirlenmemesi, -İşyeri prosedürleri, yönetmelik ve yönergelerin tanımlı olmaması, -Eşit davranma ilkesine aykırılık -Adaletsizlik -Performans Yönetim Sistemi eksikliği veya doğru uygulanmaması -Misyon ve vizyonun çalışan tarafından sindirilmemesi -Ölçülemeyen Yönetici Uygulamaları gibi etkin sistemlerin yetersizliği işyerini deyim yerindeyse "ipe götürür." Her işyeri bir "ailedir". Aile büyüklerine güvenmek saygı duymak, çocukları da korumak ve sevmek gerekir.
İşyerleri de böyledir. Yöneticiler aile büyüğü sıfatında, çalışanlar da çocuklardır adeta.
Aile içinde temel ilke "güven, saygı beraberlik ve sevgidir".
Halbuki işyerinde herkes aynı hedefe koşan aynı geminin yolcularıdır.
Sevgi ile işe sarılıp bir takım olarak hareket edilmelidir.
Çalışma hayatında makinalardan, dolardan, eurodan kısacası tüm girdilerden daha kıymetli ve güçlü sermaye "insan sermayesidir." Bir İK'cı olarak Türkiye ekonomisinin gelişmesinde devletin yapması gereken, işyerlerindeki iç huzurun denetlenmesi ve ölçülebilir Kalite Yönetim Sistemi uygulamaların zorunlu tutulmamasıdır.
Örneğin Çalışan Memnuniyeti Anketleri'nin yasal olarak zorunlu tutulması ve anketlerin Çalışma Bakanlığı'na online raporlanması (bir nevi 6331 sayılının 18.maddesi gibi).
İşyeri sorunlarının ve çözüm önerilerinin tespit edilmesi, verimliliği arttırmada en etkili yol olacaktır. Böylece iş dünyasının dikkate alınmayan en önemli sorunu olan "personel sorunlarının" önlenmesi ile keyfe keder uygulamalardan arınmış profesyonel ve standartlaşmış sistemlerin önü açılacaktır.
Çünkü ne kadar milli proje hedeflerseniz hedefleyin, pirincin içindeki beyaz taşı ayıklamadığınız sürece işyerleri ileri gidemez.
İşyerlerinde yüksek verimlilik, üretime ve katma değere yol açarken, verimsizlik de zarara yol açıyor.
Bu nedenle uluslararası kuruluşlar gibi standartları tanımlanmış verimlilik uygulamalarına ve insan odaklı yaklaşıma yönelmeliyiz.
Öte yandan işyerlerinde, SA 8000 Sosyal Sorumluluk veya EFQM Mükemmellik Modeli gibi belgelerle performansı ve işyeri huzurunu da belgeleyen kuruluşlara özel teşvikler getirilerek bir takım avantajlar sağlanabilir.
Gelişmekte olan ülke konumuna erişmek için, gelişmiş ülkelerdeki gibi kurumsal yönetim sistemlerine insan ve üretim odaklı yaklaşıma geçmemiz şarttır.
Kaynak: Gonca Elibol Yeni asır Köşe yazarı